Swangsri mi?..O ömrüme gönderilmiş bir melekti.
Dolu dolu 5 gün.
Ve gitti.
Sevgilimi kaybetmiş gibiyim. Kalbim ağrıyor sanki. Bir oda yalnızlığım var. Bana aldığı hediyeler. Onlar bana bakıyor ben onlara...
"Türkiye'ye geleceğim" dediğinde " off nasıl geçer ki zaman? Eeee şimdi ben onu nasıl mutlu edeceğim...Ahhh ne güzel gezdiririm şimdi ben onu.." diye atladım heyecanla. "Hayır..Ben sana geliyorum. Atölyende olmak istiyorum.. Gezmece başka sefere." dedi. İstemedi Kapadokya, Bodrum, Hatay filan.
Geldi.
Yine de tam dinlemedim onu. İki gününü tıka basa doldurdum. Kalabalıklarda neşeli ve uyumlu dururken bile bana anlattı gözleriyle, duruşuyla."Yalnız olmak istiyorum.Konuşalım istiyorum. Zamanımızı koşa koşa harcamayalım diyorum."
Nihayet.
Dinledim onu.
Duruldum.
Son 3 gün. Hep konuştuk. Önce ben konuştum durmaksızın. Malum başlayınca da susmam ki. Hep dinledi.. Sonra ondaydı sıra. Ve o başlayınca konuşmaya, ben bir daha konuşmak istemedim. Vapurda anlattı, yemekte, durakta, otelde...Yürürken, beklerken, otururken... Sanki büyülüydü tüm sözleri.
"Kedi. Onlar sadece evcil bir hayvan değil. Özel bişi vardır. Sen. Kedi gibisin. Bir duruşun var. Kendi özel dünyan var ne kadar kalabalık olursa olsun etrafın. Sana ait bir dünya. Kimseyi almadığın bir dünya. Ama senin canın isteyince herkesin kucaklarına öyle güzel kıvrılıyorsun ki kimse hayır da diyemiyor, onları dünyanın en mutlusu ediveriyorsun. "
"Hayatımız 3 gün. Dün, bugün, yarın. Dünün ötesinde kalırsan ya da yarının ötesine çok zaman ayırırsan bugünü kaçırırsın. Dünden evveli için yapılabilecek hiçbirşey yok. Pışmanlık yok. Yarından sonrası için de çok büyük beklentilerimiz olmamalı. Çünkü bilmiyoruz yarından sonrası olacak mı? O yüzden enerjin, planın, paran varsa bugüne harcamalısın hepsini. Yapabileceğinin en iyisini bugün yapmalısın. Yarın uyandığında ise yeni bir güne ve sadece yeni bir yarına odaklanmalısın"..
"Şimdi burada benimle otururken senin için en önemli şey nedir? Mesela benim için şu an karşımda sen otururken sensin en önemli. Beynim sadece burada. Aklım ne gelen mesajlarda olmalı, ne birazdan ödenecek hesaplarda ne de yarın buluşacağım arkadaşımda. Sana odaklanıyorum. İşte her anımızda bunu uygulamamız lazım. Ne iş yapıyorsak ya da o an kiminleysek kendimizi o ana adamamız gerekir.Mutluluğun sırlarından biri"..
"Vücudumuz ve aklımız beraber değillerdir. İnsan olarak biz, öğrenmek ve aslında gerçek doğamız olan ruhsal parçamıza yakınlaşmak için fiziksel bedenlerimizle “örtünmüş” durumdayız. O yüzden vücuduna hükmedemezsin ama aklına evet. O halde vücuduna hükmedemediğin yerde aklına mukayyet olup vücuduna istediğini yaptırabilirsin. Birgün hastaneye düşersek kimse bize yardım edemez. Doktorlar dahi.. Yaşamak istemeyeni kimse kurtaramaz. Hayat mücadelesini kazanacak tek kişi sensin. O yüzden kendin olmalısın, kendi başına başarmalısın, sen kazanmalı, sen hayatta kalmalısın. Akıl oyununla, kimseye bağımlı hissetmeden"..
"Bak. Şu elma taşıyarak iki büklüm hamallık yapan yaşlı adamı görüyor musun? Ahhh. En ders alınacak manzara. Ben zevk alıyorum böyle birini seyretmekten. Çünkü o hayata yenik düşmemiş. Hayatta kalmak için hala mücadele ediyor. Sadece kendi başına hayatta kalabileceğinin farkında. Zor da olsa hayata yenilmemiş, iki büklüm de olsa bişi taşıyor, mücadele ediyor. O zaman ben, hele ki ondan birkaç step şanslı biri olarak utanmam lazım bişi yapmazsam, o, o haliyle hamallık yaparken ben bu halimle nasıl hayata meydan okumam? İşte bu insanlar bizim daha iyi şeyler yapabilmemiz için örnek insanlar"..
"Tayland'da herkesin evinde başka küçük bir ev daha vardır. Çünkü üzerinde yaşadığımız topraklar ya da dünya üzerindeki her bir parça toprak bizden çok önce birilerininmiş. Onları birileri uzun yollardan göç ederek, uğruna hayatta kalma mücadelesi vererek, savaşarak ya da zorlu koşullar içinde elde etmiş. Ben ise sadece parasını verip almışım. Şu an üstünde ben otursam da bu hakkı, burayı bana tarihte sağlayanlara borçluyum. Budizme göre kaderimizden erken ölürsek ruhlarımız bu dünyada dolaşmaya devam ediyor. Sadece gördüğümüz, dokunduğumuz şeylere hizmet etmek çıkarcılıktır. Asıl göremediğimiz bir ruha hizmet etmek, saygıda kusur etmemek ise bizi bir üst yaşam seviyesine ulaştıracaktır. İşte evlerimizdeki evler onlar içindir. Biz o toprağa sahip olup mutlu oluyorsak, rahat uyuyirsak, yemek yiyorsak, bunun esas sahipleri onlardır ve her zaman evimizde yerleri vardır"..
"Hayatta üç şey olmaya çalış. Makul, nazik ve öfkesiz..."
" İnsanlar bir amacı olan ruhani varlıklardır. Nedir amacımız? Alçak gönüllülüğümüz ve gerçeği arayışımız sayesinde yükselmek ve bir yandan yanlışlarımızdan ders alırken bir yandan da maddi şeylere bağlılıktan kendimizi kurtarmaktır.."
"Düşündüğümüz her şey, yaptığımız her şey, sesli olarak ifade ettiğimiz her şey hem çevremizi etkiler, hem de içsel bir etki yaratır. Bu nedenle hepimiz daha büyük bir bütünün parçasıyız ve her birimiz o dengeyi sağlayan eşit parçalarız. O yüzden şeklimiz, işimiz, maddi gücümüz ne olursa olsun bu bütünlükte bana bu halimle ihtiyaç vardır"
" Sen etrafındaki herşeyde dengeyi sağlayan, yol gösterici, yargısız, sana seçilmiş yolda doğru adımlarla hareket eden bir kadınsın. Bütün bu dediklerimi uygulayan makul, öfkesiz ve nazik bir ruhsun.. Kendinin farkına varıp ve bu hayatta bir amaç – hayatını ve diğer insanların hayatlarını zenginleştiren “yüce bir amaç” bulmuşsun ve o yüzden herkesi cesaretlendirebiliyorsun."
" Mutlaka Hindistan'a götüreceğim seni.Orada bir otel var. İlginç bir otel. Her zaman boş. Ama sahibinin umrunda değil boş olması çünkü çok zengin. Hindistan'ın en zenginlerinden birisi sahibi..Otel görkemli büyülü bir görüntüye sahip.Yaklaştığında kapıda kocaman bir tabela ve yazı görüyorsun. Yazıyı söylemeden önce Hindistan'ın tarihinden bahsedeyim kısacık. Hindistan, tarihi boyunca ‘arzular ülkesi’ olarak tanımlandı. İnci ve elmastan gül esansına doğal hazineleri yanında, hikmet hazineleriyle de büyük güçlerin hep dikkatini çekti. İngilizler için, diğer sömürgelerde olduğu gibi buradaki hakimiyet fikri geçici bir sömürgecilik iştahına dayanmıyor, neredeyse İngiltere’nin zenginliği, Hindistan egemenliğine bağlı olarak görülüyordu . O yüzden Hindistan çok sömürüldü çok acılar çekti. İngilizler Hindistan'da kötülüğün merkezi oldu. Dönelim otele.. Otel ingilizler zamanı en ünlü balolara evsahipliği yapmış, kısacası köle şeklinde hintlilerin çalıştırıldığı lüks ingiliz yaşantısına tanıklık etmiş yıllarca. Sömürgecilik dönemi boyunca kapıdaki o tabelada şu yazılıymış. 'No indians allowed.' Yani.... 'Hintliler giremez. Bu otele hintlilerin girmesine izin verilmez.' Sömürgecilik dönemi bitince.... Sırf o yazıyı değiştirmek için zengin hintli işadamı oteli satın alıyor. Ve kapıdaki tabelayı değiştiriyor. İşte ben seninle o tabelaya tekrar bakmak istiyorum. Koca bir tarihi, çekilen acıları bir cümle, bir tabela nasıl özetliyor.
' İngilizler giremez.Hiçbir ingilizin bu otele girmesine izin verilmez. Köpekler hariç.'
Ah sevgili Swangsri. Öyküler konuşmalar daha ne çoktu. Doyulmaz ki o günlere..
Ben..
Dünyanın ne şanslı kuluyum ki. Hayatımın bir yerinde sana rast geldim..Tabi ki var tek tük de olsa.. Senin gibi kendini benimle olmaktan mahrum etmeyen hatta birlikte olmak için fırsat yaratan olağanüstü insanlar.
Günlerce dinleyebilirim sizleri.
Benim en büyük kazancım, refahım, doygunluğum, verimliliğim önce kendim sonra sizlersiniz.
Seni çok seviyorum Swangsri.
Hepiniz kalın sağlıcakla..
No comments:
Post a Comment